"Gece Yarısı Çekici": ABD'nin güç gösterisi kime ne mesaj veriyor?

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

ABD Genelkurmay Başkanı Dan Caine, ABD'nin İran'a yönelik "Midnight Hammer" (Gece Yarısı Çekici) operasyonunu hakkında düzenlenen basın toplantısında konuştu / Fotoğraf: AP

ABD'nin İran'a yönelik gerçekleştirdiği "Gece Yarısı Çekici" operasyonu, askeri müdahalenin ötesine geçerek, küresel bir iletişim stratejisine dönüştü.

Peki, bu operasyonla kimlere ne söylendi?


Basın toplantısının hedef kitlelere verdiği mesajlar:

1. İç kamuoyuna: "Trump başardı, diğerleri başaramadı"

Basın toplantısında dikkat çeken en güçlü söylemlerden biri, operasyonun başarısının doğrudan Başkan Trump'a atfedilmesiydi.

"Birçok başkan İran'ın nükleer programına son darbeyi vurmayı hayal etti, ama Başkan Trump'a kadar bunu başaran olmadı" ve "Bu, önceki yönetim değil" ifadeleriyle, bir yandan Demokrat yönetimlere eleştiri getiriliyor, diğer yandan Trump'ın kendine özgü liderlik tarzı yüceltiliyor.

Bu söylem, ABD iç siyasetinde sıkça kullanılan "Rally 'round the flag effect" (Bayrak etrafında toplanma etkisi) stratejisine dayanıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kriz veya ulusal güvenlik tehdidi dönemlerinde liderin popülaritesi artar; özellikle askeri başarılar, seçim atmosferinde lideri "güçlü adam" figürü olarak parlatır.

Trump yönetimi bu etkinin farkında olarak, operasyonu sadece bir askeri zafer değil, aynı zamanda bir başkanlık başarısı olarak da çerçeveliyor.

Ayrıca kamuoyuna, ABD'nin yeniden küresel liderlik pozisyonuna döndüğü, kararlılık ve cesaretin Beyaz Saray'da yeniden hâkim olduğu mesajı veriliyor.

Bu, Cumhuriyetçi seçmen tabanında coşku yaratmaya, bağımsız seçmenlerde ise güven hissi oluşturmaya yönelik tasarlanmış bir iletişim stratejisidir.


2. İran'a: "Sınırlı vurduk, ama daha fazlasını da yapabiliriz"

Operasyonun dili, İran'a karşı hem açık hem de örtük mesajlar içeriyor.

Öncelikle "Bu görev rejim değişikliği ile ilgili değildi ve hiç olmadı" ifadesiyle Washington, İran'la topyekûn bir savaşı amaçlamadığını belirtiyor.

Bu, doğrudan İran yönetimine, "varlığınızı hedef almıyoruz ama politikalarınızı hedef alıyoruz" mesajı anlamına geliyor.

Öte yandan, "Amerikan ordusunun yetenekleri neredeyse sınırsızken, bunun kapsamı kasıtlı olarak sınırlı tutuldu" cümlesi, tehdidin gerçekliğini pekiştiriyor.

Bu, zorlayıcı diplomasinin tipik bir örneği: karşı tarafa mesaj verilmiş, ama geri adım atma veya müzakere şansı da açık bırakılmış.

Ayrıca, "Misilleme olursa çok daha güçlü karşılık veririz" uyarısı, caydırıcılık teorisi çerçevesinde işliyor.

Thomas Schelling'in klasikleşmiş stratejileri arasında yer alan bu yaklaşım, düşmanı saldırıdan caydırmak için inandırıcı tehdit kullanmayı önerir.

ABD, İran'ı misillemeden alıkoymak için hem askeri hem de psikolojik baskı uyguluyor.

Bu yönüyle mesaj çifte katmanlı:

  1. "Nükleer faaliyetlerini durdur yoksa bedeli daha ağır olur."
  2. "Ama doğrudan rejim hedefimiz değil, dolayısıyla müzakere alanı var."

Bir diğer bakışla bu mesajlar, İran'ın savaşı büyütmesini istemediklerinin de göstergesi.

"Savaşı büyütmeyin, etrafa sıçratmayın" demenin bir başka şekli. 


3. Rakiplere (Çin, Rusya, Kuzey Kore): "Hiçbir ordu bunu yapamazdı"

Basın toplantısında yer alan "Dünyadaki hiçbir başka ordu bu operasyonu gerçekleştiremezdi" ve "Tespit edilmeden İran'a girildi, üç tesis eşzamanlı vuruldu" gibi açıklamalar, doğrudan İran'ı değil; Çin, Rusya ve Kuzey Kore gibi büyük rakipleri hedef alıyor.

Bu mesaj, ABD'nin küresel güç projeksiyonu yeteneğini göstermek ve potansiyel meydan okuyuculara açık bir uyarı yapmak amacı taşıyor.

ABD'nin görünmez bombardıman uçaklarıyla, MOP (büyük mühimmat delici) gibi ileri teknolojilerle gerçekleştirdiği saldırı, askeri olmanın ötesinde, stratejik caydırıcılık mesajıdır.

Bu aynı zamanda Soğuk Savaş döneminden kalma "barış yoluyla güç" (peace through strength) doktrininin bir yeniden ifadesidir.

Reagan döneminde sıkça kullanılan bu yaklaşım, saldırganlıkla değil ama mutlak askeri üstünlükle istikrar sağlamayı hedefler.

Pentagon'un yaptığı açıklamalar, bu söylemin güncellenmiş bir versiyonunu sunuyor.


4. Müttefiklere: "ABD liderliği hâlâ geçerli"

Operasyonun "ortak kuvvetlerle yürütüldüğü", "ittifak kapasitesinin sergilendiği" ve "ABD liderliğinde gerçekleştirildiği" vurgusu, özellikle İsrail, Körfez ülkeleri ve NATO üyeleri gibi müttefiklere yönelik bir mesaj içeriyor.

Bu mesajın alt metni şudur:

ABD geri döndü; liderlik ediyor, koruyor, koordine ediyor.


Trump'ın önceki döneminde zaman zaman zayıflayan NATO bağları ve bölgesel güvenceler, bu tür operasyonlarla yeniden tahkim edilmeye çalışılıyor.

Ayrıca, operasyonun son derece gizli tutulmuş olması ve yüksek teknolojinin başarıyla kullanılması, istihbarat ve operasyonel entegrasyon kabiliyeti açısından müttefiklere güven telkin ediyor.


5. Uluslararası kamuoyuna: "Bu bir savaş değil, orantılı bir cevap"

Operasyonun çerçevesi, uluslararası kamuoyunun tepkilerini minimize edecek şekilde tasarlanmış.

"Rejim değişikliği hedeflenmedi", "sadece nükleer altyapı vuruldu", "sivil kayıp yok" gibi söylemler, özellikle Avrupa başkentlerinde, BM nezdinde ve küresel medya karşısında orantılılık ilkesini vurgulamak için kullanılıyor.

Bu, "önleyici darbe" ya da "sınırlı savaş" teorisiyle uyumlu bir strateji.

Saldırı büyük ama kapsam sınırlı.

Bu sayede ABD hem askeri caydırıcılığı artırıyor hem de uluslararası meşruiyetini koruyor.

Aynı zamanda, bu mesaj İran'ın dış destek bulmasını engellemeyi de hedefliyor.

Zira eğer operasyon, rejimi hedef alan geniş çaplı bir saldırı olarak algılansaydı, bu durum Rusya, Çin ya da bazı Avrupa ülkelerinin itirazına neden olabilirdi.


Sonuç:

Basın toplantısı, bir askeri başarıyı duyurmanın çok ötesinde, hedef kitlelere özel olarak biçimlendirilmiş bir jeopolitik iletişim stratejisiydi.

Trump yönetimi bu operasyonla sadece İran'a değil, iç kamuoyuna, müttefiklere ve rakiplere farklı dozlarda ama eşzamanlı mesajlar verdi.

Her bir cümle, sadece ne yapıldığını değil, neden ve nasıl yapıldığını da anlatarak, bir politik hikâye anlatımı (narrative warfare) kurgusuna dönüştü.

Modern çatışmalar artık yalnızca savaş alanında değil, algı, meşruiyet ve caydırıcılık zeminlerinde kazanılıyor.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU

OSZAR »